Öncelikle kadınlar bir birikim sonucu sinirlendikleri için önceden fark edebilmek çok önemlidir.
Maddeler halinde düzenleyecek olursak;
*Kadın size öfke, sinir, bağırış ve çok yüksek tepkilerle mi geliyor?
Acilen sevinebilirsiniz, size karşı halen bir şeyler hissediyor demektir.
*Sebebini bilmek oldukça önemli bir etken. Aslında tıpkı erkeklerde olduğu gibi sen haklısın, özür dilerim gibi şeyler söylenebilir fakat bunu içten yapmadığınız taktirde kadın bunu hızlıca algılayıp daha büyük tepkiler verebilir. O yüzden yeteneklerinizden emin değilseniz bir müddet uzaklaşmakta fayda var fakat daima erişilebilecek bir yerde olmak önemli.
* Bırakın içinde ki elemi, kederi kussun. Asla sözünü kesmeyin. Ben böyle mi yapmıştım, ne zaman oldu, hatırlamıyorum, hayır böyle bir şey yapmadım gibi şeyler o an söylenecek sözler asla ve asla değildir.
*Eğer hakikaten yaptığınız şeyin farkında değilseniz, seni böyle üzeceğini bilseydim gerçekten yapmazdım şu an bende üzgünüm gibi şeyler söylenebilir.(Aynı şeyi 150 defa yapmadığınız taktirde.)
*Gönül almayı bilmek oldukça önemli. Her kadın için başka yollar mevcuttur, bunu anlayabilmek için dikkat etmek lazım.
*Barışmak için doğru zamanı fark etmek çok önemli. Kadınlar merhametlidirler fakat asla unutmazlar, durduk durmadık yere sinirlenmeleri çok olağan bir durum değil.
*Çok küçük şeylerden mutlu oldukları için hiç yapmadığınız küçük ve tatlı şeyler yapıp heyecan arttırabilirsiniz.
*Eğer siz haklıysanız, gerçekten haklıysanız şu hareket benim böyle hissetmeme neden oluyor sen suçlu olduğun için değil benim algılarım bu şekilde derseniz kadınlarım eşduyum yetenekleri yüksek olduğu için mutlaka bu hareketlerini kısıtlamaya çalışacakdır.
Son olarak gönül bağlarının kolay kopmaması için tıpkı bir çiçeği düzenli sular gibi sevgi, ilgi, şirinlikler yapmak önemli. Yoksa bir kadın için düzenli sinir, kızgınlık zamanla yerini kabul edip, terk etme isteğine bırakır hatta kendisi hakikaten bir şeyleri bitirmek istemiyorsa bile içinde yeterli gücü bulamaz.
Sevgiler...
30 Nisan 2017 Pazar
Ve Türk Erkeği Kezban'ı Yarattı
Kezban'ın size tam olarak bir tanımını yapmak isteseydim şöyle derdim;
Herhangi bir Türk erkeği hoşuna gitmeyen bir durumu aşağılamak için ''Kezban'' ifadesini kullanır ve bunu yerli, yabancı , şehirli , köylü, eğitimli, eğitimsiz, çoğunlukla Türk ama olmak zorunda değil herkes için yapar bunu. Çekinmez daima ''bokunu çıkarır'' ve anlamını ebesinin örekesine kadar genişletmeyi üç sene gibi kısa bir zamanda başarmıştır. Oldukça başarılılar aslında bu konuda.
Maddeler halinde düzenleyecek olursak:
*Sevişmek isteyen erkek, sevişmek istemeyen kadın için
*Kibar bir kadın seven erkek, aslında asla kibar olmak zorunda olmayan kadın için
*Bir kadınla konuşmak isteyen fakat kadından dünyalar tatlısı cevap almak zorunluluğu hissettikleri için (Milliyet'in haberine göre ülkemizde her 4 saatte 1 kadın tecavüze uğruyor. Google'dan aratabilirsiniz)
*Kaşları kalın olduğu için (bir kaç senedir moda çok dillendirilmiyor)
*Kolunda tüyler olduğu için
*Konuşmaları kesip attığı için
*Kimilerine göre futbola ilgi duyduğu için
*Bazılarına göre bağırdığı için
*Küfür ettiği için
*Sigara içtiği için
.
.
.
Peki karşıt durumlarda mesela ilk maddeyi yani sevişmeyi isteyen bir kadın için hangi sıfat uygun görülüyor, diğer hemcinsleriniz arasında .
Nedir bu düşmanlık kimse kimseyi böyle bir kadınla ya da aksi yönde hareket eden bir kadınla ilişki kurmak için zorlamıyorsa bu konuyu sabahtan akşama dillendirmek kime ne yarar sağlar.
Bu kadar Türk kadınları üzerine konuşmak size nasıl bir katkı sağladı?
Neden bu aşağılayıcı düşmanlık?
Sizce de fazla abartmıyor musunuz ?
Saygılar...
Herhangi bir Türk erkeği hoşuna gitmeyen bir durumu aşağılamak için ''Kezban'' ifadesini kullanır ve bunu yerli, yabancı , şehirli , köylü, eğitimli, eğitimsiz, çoğunlukla Türk ama olmak zorunda değil herkes için yapar bunu. Çekinmez daima ''bokunu çıkarır'' ve anlamını ebesinin örekesine kadar genişletmeyi üç sene gibi kısa bir zamanda başarmıştır. Oldukça başarılılar aslında bu konuda.
Maddeler halinde düzenleyecek olursak:
*Sevişmek isteyen erkek, sevişmek istemeyen kadın için
*Kibar bir kadın seven erkek, aslında asla kibar olmak zorunda olmayan kadın için
*Bir kadınla konuşmak isteyen fakat kadından dünyalar tatlısı cevap almak zorunluluğu hissettikleri için (Milliyet'in haberine göre ülkemizde her 4 saatte 1 kadın tecavüze uğruyor. Google'dan aratabilirsiniz)
*Kaşları kalın olduğu için (bir kaç senedir moda çok dillendirilmiyor)
*Kolunda tüyler olduğu için
*Konuşmaları kesip attığı için
*Kimilerine göre futbola ilgi duyduğu için
*Bazılarına göre bağırdığı için
*Küfür ettiği için
*Sigara içtiği için
.
.
.
Peki karşıt durumlarda mesela ilk maddeyi yani sevişmeyi isteyen bir kadın için hangi sıfat uygun görülüyor, diğer hemcinsleriniz arasında .
Nedir bu düşmanlık kimse kimseyi böyle bir kadınla ya da aksi yönde hareket eden bir kadınla ilişki kurmak için zorlamıyorsa bu konuyu sabahtan akşama dillendirmek kime ne yarar sağlar.
Bu kadar Türk kadınları üzerine konuşmak size nasıl bir katkı sağladı?
Neden bu aşağılayıcı düşmanlık?
Sizce de fazla abartmıyor musunuz ?
Saygılar...
Çağımızın Vebası Kıskançlık
Çağın vebası gibi bir değerlendirmeyi gayet kaldırabilir bir durum .
Yaşça büyük olan teyzelerin bugün ki kıskançlık seviyemizi anlamadığı aşikar.
Peki şimdiki nesil daha mı yakışıklı? Sümme haşa.
Daha mı çapkın? Oldukça.
Birbirine erişebilirlik durumu daha mı yüksek? Belirgin derecede.
Bütün sebep bunlar mı yeterli sebepler tabi ki değil.
Öncelikle, biz kızlar arasında her bir şeyi konuşma isteği çok yüksek. Bu bir elbisenin kemerinin tokasının renk tonundan başlayıp kadın cinayetlerinin sosyolojik ve kültürel sebeplerine kadar ilerler.
İkincisi olan bir şeyi tam o an ki heyecanla anlattığımız ve bir dinamit gibi gezdiğimiz için başka bir hanım arkadaşımızın fitili yakma ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla biz olayı üç arttırarak anlatırken bir kız arkadaşımız kuvvetle bize destek vererek olayı beş yapıyor. Dolayısıyla tepkilerimiz oldukça yükseliyor.
Bir diğer sebep çok fazla ilişki yaşamış, yaşamasak bile dinlemiş sırf arkadaşlarımızınkileri de değil, arkadaşlarımızın arkadaşlarına varıncaya kadar dinlemiş olduğumuz için bu konularda oldukça deneyimliyiz ve bu dünyada ki en ağır şey yani aldatılma mevzusunda hatanın hiçbir çeşidini kabul edemiyoruz.
Bir diğeriyse çok fazla erişilebilirlik mevcut artık herkes her şeye o kadar çabuk erişebiliyor ve dahi hızlıca vazgeçiyor ki kadın bunları çekmesi lazımmış gibi ya da erkek istediği her şeye sahip olmak zorundaymış gibi hareket ediyor ikisi de aslında doğru adamlar değil.
Peki ya iletişimsizlik o da ayrı bir sebep erkekler dinlemeyi, kadınlar özetçe anlatabilmeyi çok da bilmiyorlar.
Falanca kadın öyle yapıyormuş diye duyan erkekler ve erkeklerin her an aldatabileceğine dair sürekli bir şeyler duyan kadınlar, kışkırtmanın etkisiyle olayları abarttıkça abartıyorlar .
İnternet de bunların arasında bir sebep aslında birini aldatmayı kolaylaştıran bir etken ki onlarca sosyal medya kanalı bu işi yirmi dakika gibi kısa bir sürede yaptırabilecek kadar kolay araçlar sunuyor.
Son olarak her zaman sahip olduğu bir şeyi gözden çıkarırken çok tedirgin bu bir güven duygusu da olabilir sevildiğini hissetmekte, özgürlük duygusu da olabilir. Sevdiği insana karşı hissettiği güvenilir sevgi de her biri ve belki çok daha fazlası birleşip bir deprem yaratıyor ve zaman zaman artçı depremler de yaşatarak ilişkileri kaçınılmak istenen sonlara yaklaştırıyor...
Sevgiler
Yaşça büyük olan teyzelerin bugün ki kıskançlık seviyemizi anlamadığı aşikar.
Peki şimdiki nesil daha mı yakışıklı? Sümme haşa.
Daha mı çapkın? Oldukça.
Birbirine erişebilirlik durumu daha mı yüksek? Belirgin derecede.
Bütün sebep bunlar mı yeterli sebepler tabi ki değil.
Öncelikle, biz kızlar arasında her bir şeyi konuşma isteği çok yüksek. Bu bir elbisenin kemerinin tokasının renk tonundan başlayıp kadın cinayetlerinin sosyolojik ve kültürel sebeplerine kadar ilerler.
İkincisi olan bir şeyi tam o an ki heyecanla anlattığımız ve bir dinamit gibi gezdiğimiz için başka bir hanım arkadaşımızın fitili yakma ihtimali çok yüksek. Dolayısıyla biz olayı üç arttırarak anlatırken bir kız arkadaşımız kuvvetle bize destek vererek olayı beş yapıyor. Dolayısıyla tepkilerimiz oldukça yükseliyor.
Bir diğer sebep çok fazla ilişki yaşamış, yaşamasak bile dinlemiş sırf arkadaşlarımızınkileri de değil, arkadaşlarımızın arkadaşlarına varıncaya kadar dinlemiş olduğumuz için bu konularda oldukça deneyimliyiz ve bu dünyada ki en ağır şey yani aldatılma mevzusunda hatanın hiçbir çeşidini kabul edemiyoruz.
Bir diğeriyse çok fazla erişilebilirlik mevcut artık herkes her şeye o kadar çabuk erişebiliyor ve dahi hızlıca vazgeçiyor ki kadın bunları çekmesi lazımmış gibi ya da erkek istediği her şeye sahip olmak zorundaymış gibi hareket ediyor ikisi de aslında doğru adamlar değil.
Peki ya iletişimsizlik o da ayrı bir sebep erkekler dinlemeyi, kadınlar özetçe anlatabilmeyi çok da bilmiyorlar.
Falanca kadın öyle yapıyormuş diye duyan erkekler ve erkeklerin her an aldatabileceğine dair sürekli bir şeyler duyan kadınlar, kışkırtmanın etkisiyle olayları abarttıkça abartıyorlar .
İnternet de bunların arasında bir sebep aslında birini aldatmayı kolaylaştıran bir etken ki onlarca sosyal medya kanalı bu işi yirmi dakika gibi kısa bir sürede yaptırabilecek kadar kolay araçlar sunuyor.
Son olarak her zaman sahip olduğu bir şeyi gözden çıkarırken çok tedirgin bu bir güven duygusu da olabilir sevildiğini hissetmekte, özgürlük duygusu da olabilir. Sevdiği insana karşı hissettiği güvenilir sevgi de her biri ve belki çok daha fazlası birleşip bir deprem yaratıyor ve zaman zaman artçı depremler de yaşatarak ilişkileri kaçınılmak istenen sonlara yaklaştırıyor...
Sevgiler
28 Nisan 2017 Cuma
Selvi Boylum Al Yazmalım
İzlemeyen genç kuşağa çok şey kaçırdığını belirterek söze başlamak isterim.
Filmde kamyoneti ile derin duygusal bir bağ içinde olan bir İstanbullu ile sarışın bir sekreterin yani Dilek'im cilveleşmeleriyle başlıyor. Kadın çok güzel elbette. İstanbullu karakter açısından biraz deli-dolu. Sonradan şehirli olmuş olmasında da önemli bir etken var. Dilek ile üç dakika önce öpüşmemiş gibi afeti devrana yani Türkan Şoray'a aniden vuruluyor. Filmin en güzel yani ilahi bakış acısını yansıtabilmek amacıyla içsel sesleri duyabiliyor olmanız. Bu açıdan film pek çok duyguyu aynı anda yaşatıyor.
Al Yazmalı, bir utangaç bir inatçı bir sevimli ve oldukça güzel bir karakter. Biraz da çevre etkenine bağlı olarak sıkılgan, köyden bir çıkış arıyor o da.
İstanbullu ise heyecanlı, neşeli, anı yaşayan, çapkın bir adam hayatından öyle memnun ki değişik bir şeyler arıyor gibi.
Bir müddet sonra Asya'nın evlenme ihtimalini söylemesi üzerine zaten daima heyecanlı olan İstanbullu daha bir heyecanlanıyor.
Aslında güzel olan Asya'nın aşkı. Asya daha bi safiyane daha bir masum daha bir çaresiz.
İlyas Dilek'ten ne çabuk vazgeçti. Ne çabuk karar verdi bir başkasının elini tutmaya. Neden tek bir şey bile söylemedi bir diğerine.
Ve evlilik....
Dilek üzgün. Asya az biraz olaydan haberdar.
İlyas methiyeler düzmekte bir hayli usta aslında. Ne kadar da çaresizce bilindik.
Asya her şeye seviniyor her köylü kızı gibi ...
Ve Çocuk..
Cemil tam bir İyilik sever olarak meydana çıkıyor...
Samet doğuyor ardından... Dilek şehirli olduğundan oldukça tebrikte gecikmiyor.
İlyas kamyona canı gibi bağlı. İlyas sarhoş. Dilek yapma dedi . İlyas çokça içti.
Asya güya büyük bir hata yapıp kamyonu Ilyas'a geri verilmesi için konuştu. Oysa ki kendi aklıyla da yapmış olduğu bir iş değil. Ne kadar büyük bir günah olabilir bilinmez. Dilek, İlyas'a gerekli olan her şeyi vermiş, İlyas aklınca Asya'yı cezalandırmıştı.
Dilek ben de seni sevdim ama ona git dedi filmin çokça arka plana itilmiş, anlaşılamamış acılı bir diğer karakteridir.
Asya evi terk ediyor. Cemil'i buluyor. Bakınız Cemil yakışıklı değil. Neşeli değil. Çılgın değil. Asya'yı güldürmüyor ama güven veriyor. Asya çaresiz Cemil'e sığınıyor. Cemil de hafiften vurulmuş.
Çocuk hasta oluyor imdada koşan Cemil.
Asya ortada kalıyor yardım eden Cemil.
Eliyle besliyor yeri gelince, iğne vuruyor , oyun oynuyor, oyuncaklar ve hediyeler alıyor.
Asya gitmeye yelteniyor. Cemil gitmelerini istemiyor, açıkça da söylüyor adam gibi. Açık sözlü, iyi, şefkatli.
Evladını kaybetmiş, karısını kaybetmiş sığınacak bir dal arıyor...
Asya döndü sonra Ilyas'a ,İlyas yoktu. Asya çaresizliğin en son yerinde sonra bir bakıyorsun yine Cemil ortada. Cemil yine iyi, Cemil daima bekliyor o da seviyor. O da çok seviyor.
Asya zamana yenik düştü her aşk gibi. Her acı gibi. Asya düşünmeye başladı. İlerleyen zamanin istikameti üzerine.
Ve bir gün İlyas değil Cemil'i bekledi. Vazgeçti. Samet, Cemili babalığa seçti. Asya da sevgi nediri düşündü , bir kadın ne arıyorsa Cemil de vardı ama sevgi yoktu .
Sonra İlyas geldi. Asya'nın yüreği yine çarptı. Çarpacaktı da bekledi. Düşündü. Onca iyilik gördü. Unutamadı işte...
İlyas oğlunu gördü kaybettiklerini anladı. Üzüldü. Gebersin.
İlyas ikinci bir şans istiyor sonra, Asya da vermek istedi.
Sonra yine bir şeyler oldu. İlyas evladını kaçırıyor zannetti. Peşine düştü. Kala kaldılar dört kişi.
Samet annesine koştu. Cemil karısına evladına koştu. Asya yavaş yavaş yürüdü İlyas'a sonra aniden koştu Samet babasına koştu.
Asya yine sordu sevgi diye.
Evladını seçti.
İyiliği seçti.
Bence doğruyu da seçti.
Sevgiler
Filmde kamyoneti ile derin duygusal bir bağ içinde olan bir İstanbullu ile sarışın bir sekreterin yani Dilek'im cilveleşmeleriyle başlıyor. Kadın çok güzel elbette. İstanbullu karakter açısından biraz deli-dolu. Sonradan şehirli olmuş olmasında da önemli bir etken var. Dilek ile üç dakika önce öpüşmemiş gibi afeti devrana yani Türkan Şoray'a aniden vuruluyor. Filmin en güzel yani ilahi bakış acısını yansıtabilmek amacıyla içsel sesleri duyabiliyor olmanız. Bu açıdan film pek çok duyguyu aynı anda yaşatıyor.
Al Yazmalı, bir utangaç bir inatçı bir sevimli ve oldukça güzel bir karakter. Biraz da çevre etkenine bağlı olarak sıkılgan, köyden bir çıkış arıyor o da.
İstanbullu ise heyecanlı, neşeli, anı yaşayan, çapkın bir adam hayatından öyle memnun ki değişik bir şeyler arıyor gibi.
Bir müddet sonra Asya'nın evlenme ihtimalini söylemesi üzerine zaten daima heyecanlı olan İstanbullu daha bir heyecanlanıyor.
Aslında güzel olan Asya'nın aşkı. Asya daha bi safiyane daha bir masum daha bir çaresiz.
İlyas Dilek'ten ne çabuk vazgeçti. Ne çabuk karar verdi bir başkasının elini tutmaya. Neden tek bir şey bile söylemedi bir diğerine.
Ve evlilik....
Dilek üzgün. Asya az biraz olaydan haberdar.
İlyas methiyeler düzmekte bir hayli usta aslında. Ne kadar da çaresizce bilindik.
Asya her şeye seviniyor her köylü kızı gibi ...
Ve Çocuk..
Cemil tam bir İyilik sever olarak meydana çıkıyor...
Samet doğuyor ardından... Dilek şehirli olduğundan oldukça tebrikte gecikmiyor.
İlyas kamyona canı gibi bağlı. İlyas sarhoş. Dilek yapma dedi . İlyas çokça içti.
Asya güya büyük bir hata yapıp kamyonu Ilyas'a geri verilmesi için konuştu. Oysa ki kendi aklıyla da yapmış olduğu bir iş değil. Ne kadar büyük bir günah olabilir bilinmez. Dilek, İlyas'a gerekli olan her şeyi vermiş, İlyas aklınca Asya'yı cezalandırmıştı.
Dilek ben de seni sevdim ama ona git dedi filmin çokça arka plana itilmiş, anlaşılamamış acılı bir diğer karakteridir.
Asya evi terk ediyor. Cemil'i buluyor. Bakınız Cemil yakışıklı değil. Neşeli değil. Çılgın değil. Asya'yı güldürmüyor ama güven veriyor. Asya çaresiz Cemil'e sığınıyor. Cemil de hafiften vurulmuş.
Çocuk hasta oluyor imdada koşan Cemil.
Asya ortada kalıyor yardım eden Cemil.
Eliyle besliyor yeri gelince, iğne vuruyor , oyun oynuyor, oyuncaklar ve hediyeler alıyor.
Asya gitmeye yelteniyor. Cemil gitmelerini istemiyor, açıkça da söylüyor adam gibi. Açık sözlü, iyi, şefkatli.
Evladını kaybetmiş, karısını kaybetmiş sığınacak bir dal arıyor...
Asya döndü sonra Ilyas'a ,İlyas yoktu. Asya çaresizliğin en son yerinde sonra bir bakıyorsun yine Cemil ortada. Cemil yine iyi, Cemil daima bekliyor o da seviyor. O da çok seviyor.
Asya zamana yenik düştü her aşk gibi. Her acı gibi. Asya düşünmeye başladı. İlerleyen zamanin istikameti üzerine.
Ve bir gün İlyas değil Cemil'i bekledi. Vazgeçti. Samet, Cemili babalığa seçti. Asya da sevgi nediri düşündü , bir kadın ne arıyorsa Cemil de vardı ama sevgi yoktu .
Sonra İlyas geldi. Asya'nın yüreği yine çarptı. Çarpacaktı da bekledi. Düşündü. Onca iyilik gördü. Unutamadı işte...
İlyas oğlunu gördü kaybettiklerini anladı. Üzüldü. Gebersin.
İlyas ikinci bir şans istiyor sonra, Asya da vermek istedi.
Sonra yine bir şeyler oldu. İlyas evladını kaçırıyor zannetti. Peşine düştü. Kala kaldılar dört kişi.
Samet annesine koştu. Cemil karısına evladına koştu. Asya yavaş yavaş yürüdü İlyas'a sonra aniden koştu Samet babasına koştu.
Asya yine sordu sevgi diye.
Evladını seçti.
İyiliği seçti.
Bence doğruyu da seçti.
Sevgiler
Kızgın Bir Erkeğe Yaklaşma Rehberi
Bu konuda oldukça deneyimli olduğumu, deneyimlerimden Dalai Lama gibi dolup taştığımı ve bilgilerimi artık insanlığa yararlı olması açısından yazmam gerektiğini düşündüm.
Öncelikle sinirli bir erkeğe yaklaşırken telaş etmeyin fakat bir kol mesafesinden ileri gitmemek de lazım yoksa nami diyar Köksal baba gibi durağan halden hareketli hale geçebilir, ekseni etrafındakilere oldukça büyük hasarlar verebilir.
Daha önceden yaptığınız antremanlardan keza bu işi tek seferde yapabilmek büyük bir soğukkanlılık ister dünyalar şirini bir kedi edasıyla haklısın, olabilir, kusura bakma ben de bugün biraz sinirliydim gibi kendinizi suçlu göstercek bir kaç hoş söz söylemek de faydalıdır.
Bir takım erkekler sinirlerini boşaltana kadar konuşmak isterler bunlar için yapılcak şey ışığı görmüş hamamböceği nasıl ki ölü takliti yapıp hareket etmiyorsa aynı şekilde kıpırmadan fakat çok da göz teması kırmadan arada gözleri kaçırarak iletişim kurmaktır.
Sinirli bir erkek çöp kutusunda bulunan bir kediye benzer bir kere karşılaştıysan daima temkinli olmak gerekir, kutunun içinden firlayacak kedinin saatte yapacağı hız ve atlayabileceğini asla bilemezsin.
Bir erkek sinir halideyken asla sessizlik anında barışmaya çalışmamalısınız bir müddet zaman gerekir kendisinin de suçlu olduğunu anlaması için.
O anda ağlıyor olmak sizi daima ağlayan biti gibi gösterir çok ağlamak biraz da karizma kaybına neden oluyor.
Etraf sakinleştikten ve erkek olan birey kendine geldikten sonra tam olarak şu tarzda cümleler kurulmalıdır:
Sen dışarıda bir noktaya odaklandığın zaman brn bir başka kadına baktığını düşünüp üzülüyorum. Öyle olmadığını biliyorum ama nedense işte üzülüyorum. Kendime hakim olamıyorum.
Çektin mi bütün elemi kederi üstüne, adama kendini savunacak bir cümle sundun mu yok. Burada artık seninle tartışması pek de mümkün olmuyor.
Şimdi sarılıp barışınız. Bu taktiklerin bir kısmı kadınlar üzerinde etkilidir. Fakat kadınlar hiçbir zaman çok da yalnız bırakılmamalıdır.
Sevgiler...
Öncelikle sinirli bir erkeğe yaklaşırken telaş etmeyin fakat bir kol mesafesinden ileri gitmemek de lazım yoksa nami diyar Köksal baba gibi durağan halden hareketli hale geçebilir, ekseni etrafındakilere oldukça büyük hasarlar verebilir.
Daha önceden yaptığınız antremanlardan keza bu işi tek seferde yapabilmek büyük bir soğukkanlılık ister dünyalar şirini bir kedi edasıyla haklısın, olabilir, kusura bakma ben de bugün biraz sinirliydim gibi kendinizi suçlu göstercek bir kaç hoş söz söylemek de faydalıdır.
Bir takım erkekler sinirlerini boşaltana kadar konuşmak isterler bunlar için yapılcak şey ışığı görmüş hamamböceği nasıl ki ölü takliti yapıp hareket etmiyorsa aynı şekilde kıpırmadan fakat çok da göz teması kırmadan arada gözleri kaçırarak iletişim kurmaktır.
Sinirli bir erkek çöp kutusunda bulunan bir kediye benzer bir kere karşılaştıysan daima temkinli olmak gerekir, kutunun içinden firlayacak kedinin saatte yapacağı hız ve atlayabileceğini asla bilemezsin.
Bir erkek sinir halideyken asla sessizlik anında barışmaya çalışmamalısınız bir müddet zaman gerekir kendisinin de suçlu olduğunu anlaması için.
O anda ağlıyor olmak sizi daima ağlayan biti gibi gösterir çok ağlamak biraz da karizma kaybına neden oluyor.
Etraf sakinleştikten ve erkek olan birey kendine geldikten sonra tam olarak şu tarzda cümleler kurulmalıdır:
Sen dışarıda bir noktaya odaklandığın zaman brn bir başka kadına baktığını düşünüp üzülüyorum. Öyle olmadığını biliyorum ama nedense işte üzülüyorum. Kendime hakim olamıyorum.
Çektin mi bütün elemi kederi üstüne, adama kendini savunacak bir cümle sundun mu yok. Burada artık seninle tartışması pek de mümkün olmuyor.
Şimdi sarılıp barışınız. Bu taktiklerin bir kısmı kadınlar üzerinde etkilidir. Fakat kadınlar hiçbir zaman çok da yalnız bırakılmamalıdır.
Sevgiler...
Çamur Gibi
Aslında oyun hamurumuzda vardı.
O yoksa biraz un, biraz su.
Ben her nedense ellerimin çatlamasını seviyordum.
Öyle bölük, pörçük olmasını,
Kolayca bir şekil almamasını,
Kurumasını sonra donup kalmasını zor ama uzun ömürlü bir şeydi.
Herkes çamurla oynuyor gibiydi.
Bazıları hakikaten çamur gibiydi çirkin, can yakan, yapışan, elde avuçta ne kadar güzel olan şey varsa götüren.
Oralardan başlayan bir şeyler var ki bende kolay olan hayatın hiçbir kırıntısına rastlayamadım.
Kime dokunsan o da zor bir şeyler yaşamış.
Kime güzel bir şey anlatsan o daha da güzelini yaşamış.
Kimin gözünün içine baksan daima senden ihtiraslı.
Kime ne için sorsan seni, senden daha iyi anlıyor.
Peki ya neden?
Kimle ne için savaşıyorlar.
Yağmurdan niye kaçıyorlar?
İçimde ki kötü olanlara duyduğum merhamet azaldı.
İçimde yavaş yavaş öfkelenen, benden olmayan , bana yakışmayan bir şeyler oldu.
İçimdekine kızmıyorum.
Kötü olmak istemiyorum.
Bir nasumiyet özledim.
Benden uzakta kalan.
Bana çok yakışan.
Bana bir amaç sağlayan.
Çokları gibi olmak değil.
Çok azları gibi olmak istiyorum.
Dağ başında yeşermiş ismi bile olmayan bir çiçek.
En nadide sesli olmayan ama hiçbir şeye benzemeyen bir bülbül.
Kendi yatağını yavaşça kazmış bir dere gibi.
Kötülük yapıldığını farketmediğim günleri özledim.
Kötülere merhamet edenlerden olmayı özledim...
O yoksa biraz un, biraz su.
Ben her nedense ellerimin çatlamasını seviyordum.
Öyle bölük, pörçük olmasını,
Kolayca bir şekil almamasını,
Kurumasını sonra donup kalmasını zor ama uzun ömürlü bir şeydi.
Herkes çamurla oynuyor gibiydi.
Bazıları hakikaten çamur gibiydi çirkin, can yakan, yapışan, elde avuçta ne kadar güzel olan şey varsa götüren.
Oralardan başlayan bir şeyler var ki bende kolay olan hayatın hiçbir kırıntısına rastlayamadım.
Kime dokunsan o da zor bir şeyler yaşamış.
Kime güzel bir şey anlatsan o daha da güzelini yaşamış.
Kimin gözünün içine baksan daima senden ihtiraslı.
Kime ne için sorsan seni, senden daha iyi anlıyor.
Peki ya neden?
Kimle ne için savaşıyorlar.
Yağmurdan niye kaçıyorlar?
İçimde ki kötü olanlara duyduğum merhamet azaldı.
İçimde yavaş yavaş öfkelenen, benden olmayan , bana yakışmayan bir şeyler oldu.
İçimdekine kızmıyorum.
Kötü olmak istemiyorum.
Bir nasumiyet özledim.
Benden uzakta kalan.
Bana çok yakışan.
Bana bir amaç sağlayan.
Çokları gibi olmak değil.
Çok azları gibi olmak istiyorum.
Dağ başında yeşermiş ismi bile olmayan bir çiçek.
En nadide sesli olmayan ama hiçbir şeye benzemeyen bir bülbül.
Kendi yatağını yavaşça kazmış bir dere gibi.
Kötülük yapıldığını farketmediğim günleri özledim.
Kötülere merhamet edenlerden olmayı özledim...
Aşık Olamamak
Elbette karşınıza bir Kadir İnanır karizmatikliği, bir Türkan Şoray güzelliği çıkmmaasından mütevellit yaşanmaya başlanmamış olabilir fakat sevmek için gerekli iki, üç etken madde de yok değildir.
Evvela sen kimsin yahu diye bir sorman lazım kendine baktın cevap gelmiyor, alel acele ikinci bir soru şart. Mesela kendini seviyor musun gibi. Muhtemelen ona da bir cevap vermediysen, kendine nasıl olur da nasıl bir insanı sevebileceğini sor ama herhangi bir yanıt verme çünkü değişecek.
Üç yıl önce delicesine sevdiğin bir şeyi şu an hala seviyor musun muhtemeldir ki evet fakat sevmediğin şeyler de vardır. Zaman git gide değişiyor. Daha başka bir şeyler oluyor dünyada. Hergün yeni bir şey var televizyonda, radyoda, insanlarda, doğa bile kendi kendine bir degisiklik yaptı. 23 Nisan'da kar yağdı mesela. Ekolojik bir bozukluk mudur elbette ki mümkün . Demek doğa bile bunca kudretiyle sabit kalamıyor zaman için de.
Çok yıllık bitkiler mesela! Asla yapraklarını tamamen kaybetmeyen bir çam ağacı mısın? Her mevsim biraz biraz azalman lazım herhangi bir konuda olabilir. Daha az merhametli olabilir, daha az şefkatli olabilir daha çok sabırlı da olabilirsin. Kendine bir şeyler için zaman vermen gerek. Bazı yaraları farketmesen de sarıyor olabilirsin ya da ne istediğinin o kadar çok farkındasın ki ve o kadar yanlış bir yolda gidiyorsun yolun sonuna varmadan görebilmen lazım. Bu iş bir dört işlem mekaniğinde yürümüyor. Belli değişken şeyler var. Sen bile çoğu zaman kendini kadere teslim etmesen de kaderden razı olmuyor musun?
Bırak olanı biteni tüm hayatında yaptığın şu doğrudur bu yanlıştır cetvelini.
Sana lazım olan senin aradığın, bulmak istediğin , bulduğunu zannettiğin şey değil. Biraz gönlünü nadasa bırak, bırak ki bulduğunda yorgun argın ve çokça korkulu olma.
Her şeyin bir zamanı var gece asla erken bitmiyor. Bir kuş asla zamansız göçmüyor.
Her şeyin bir zamanı var.
Her şeyin senden üstün bir hesabı var.
Bir İlkbahar için çetin bir kış gerek.
Sen bu zor kışı sadece kolayca atlatmaya bak...
Evvela sen kimsin yahu diye bir sorman lazım kendine baktın cevap gelmiyor, alel acele ikinci bir soru şart. Mesela kendini seviyor musun gibi. Muhtemelen ona da bir cevap vermediysen, kendine nasıl olur da nasıl bir insanı sevebileceğini sor ama herhangi bir yanıt verme çünkü değişecek.
Üç yıl önce delicesine sevdiğin bir şeyi şu an hala seviyor musun muhtemeldir ki evet fakat sevmediğin şeyler de vardır. Zaman git gide değişiyor. Daha başka bir şeyler oluyor dünyada. Hergün yeni bir şey var televizyonda, radyoda, insanlarda, doğa bile kendi kendine bir degisiklik yaptı. 23 Nisan'da kar yağdı mesela. Ekolojik bir bozukluk mudur elbette ki mümkün . Demek doğa bile bunca kudretiyle sabit kalamıyor zaman için de.
Çok yıllık bitkiler mesela! Asla yapraklarını tamamen kaybetmeyen bir çam ağacı mısın? Her mevsim biraz biraz azalman lazım herhangi bir konuda olabilir. Daha az merhametli olabilir, daha az şefkatli olabilir daha çok sabırlı da olabilirsin. Kendine bir şeyler için zaman vermen gerek. Bazı yaraları farketmesen de sarıyor olabilirsin ya da ne istediğinin o kadar çok farkındasın ki ve o kadar yanlış bir yolda gidiyorsun yolun sonuna varmadan görebilmen lazım. Bu iş bir dört işlem mekaniğinde yürümüyor. Belli değişken şeyler var. Sen bile çoğu zaman kendini kadere teslim etmesen de kaderden razı olmuyor musun?
Bırak olanı biteni tüm hayatında yaptığın şu doğrudur bu yanlıştır cetvelini.
Sana lazım olan senin aradığın, bulmak istediğin , bulduğunu zannettiğin şey değil. Biraz gönlünü nadasa bırak, bırak ki bulduğunda yorgun argın ve çokça korkulu olma.
Her şeyin bir zamanı var gece asla erken bitmiyor. Bir kuş asla zamansız göçmüyor.
Her şeyin bir zamanı var.
Her şeyin senden üstün bir hesabı var.
Bir İlkbahar için çetin bir kış gerek.
Sen bu zor kışı sadece kolayca atlatmaya bak...
90'ların Şarkıları
O zamandan bu zamana hatırladıklarım, kulağımda ansızın çalanlar:
Ajda Pekkan;
Yaz Yaz Yaz:Tam bu zamanda ki ergenlerin arayıp bulamadıkları lafı gediğine oturtan şarkılardan fakat eski şarkıdır azizim, utanırlar!
Ayna:
Ölünce Sevemezsem Seni:
Sözleri oldukça ağır olan bir Karacaoğlan şiirine ''sevişmek hüner değil'' gibi saçma sapan bir söz ilave etmişlerdir. Nedense bu durum bana Şahin denilen arabaları çok anormal modifiye eden ve hatta Mercedes amblemi taktıran( bmw olayını çoktan aştım) insanları hatırlatıyor. Zihinlerde kavram kargaşası yaratmayı seviyor olmalılar.
Candan Erçetin
Çapkın:
Hangi Aşk Adil ki
Sevdim Sevilmedim
Umurumda değil: (Finallerden sonra dertlenmelik, Mühendislik nedir, neden bırakılır?)
Demet Sağıroğlu;
Arnavut Kaldırımı
Emel Müftüoglu:
Hovarda (Kesinlikle 2016 versiyonu değil, ses kalitesine rağmen)
Kayahan:
Sarı Şekerim
Yemin Ettim
Kenan Doğulu:
Ben Güzelden Anlarım
Yaparım Bilirsin
Leman Sam:
Anladım
(Yeri doldurulamazlardan)
Murat Kekili:
Bu Akşam Ölürüm
(Zeki Müren-Kahır Mektubu ile kapışır)
Mustafa Sandal:
Jest Oldu
Araba
Aya Benzer
Serdar Ortaç:
Karabiberim
Sezen Aksu:
Adı Bende Saklı
Gülümse
Rakkas
Tutuklu
(Genelde anneler dinlerdi)
Yonca Evcimik:
Bandıra Bandıra
Zerrin Özer:
Paşa Gönlüm
Benim çok sevdiklerim bunlarda siz de en sevdiklerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.
Sevgiler...
Ajda Pekkan;
Yaz Yaz Yaz:Tam bu zamanda ki ergenlerin arayıp bulamadıkları lafı gediğine oturtan şarkılardan fakat eski şarkıdır azizim, utanırlar!
Ayna:
Ölünce Sevemezsem Seni:
Sözleri oldukça ağır olan bir Karacaoğlan şiirine ''sevişmek hüner değil'' gibi saçma sapan bir söz ilave etmişlerdir. Nedense bu durum bana Şahin denilen arabaları çok anormal modifiye eden ve hatta Mercedes amblemi taktıran( bmw olayını çoktan aştım) insanları hatırlatıyor. Zihinlerde kavram kargaşası yaratmayı seviyor olmalılar.
Candan Erçetin
Çapkın:
Hangi Aşk Adil ki
Sevdim Sevilmedim
Umurumda değil: (Finallerden sonra dertlenmelik, Mühendislik nedir, neden bırakılır?)
Demet Sağıroğlu;
Arnavut Kaldırımı
Emel Müftüoglu:
Hovarda (Kesinlikle 2016 versiyonu değil, ses kalitesine rağmen)
Kayahan:
Sarı Şekerim
Yemin Ettim
Kenan Doğulu:
Ben Güzelden Anlarım
Yaparım Bilirsin
Leman Sam:
Anladım
(Yeri doldurulamazlardan)
Murat Kekili:
Bu Akşam Ölürüm
(Zeki Müren-Kahır Mektubu ile kapışır)
Mustafa Sandal:
Jest Oldu
Araba
Aya Benzer
Serdar Ortaç:
Karabiberim
Sezen Aksu:
Adı Bende Saklı
Gülümse
Rakkas
Tutuklu
(Genelde anneler dinlerdi)
Yonca Evcimik:
Bandıra Bandıra
Zerrin Özer:
Paşa Gönlüm
Benim çok sevdiklerim bunlarda siz de en sevdiklerinizi yorum olarak bırakabilirsiniz.
Sevgiler...
Ülkece Depresyondayız
Muzip olmanın ayarını ara-sıra kaçırdığım doğru olsa da kendimde en sevdiğim şey belki de bu.
Hayatta en çok sevdiğim şey birinin gülümsemesi aslında.
Birileri gülsün istiyorum ha birileri de beni güldürüyor mu deme keyfime fakat ülkece depresyonda olmamız nedeniyle bir hayli zor.
Çok halktan kişiler var sıradan bir şeyler söylüyor bakıyoruz milyonlarca kez izlenmiş.
Bir şeylerin noksanlığı var bizi biz olmaya iten şeyler var.
Artık en çok izlenen filmler bir yerin Kars gibi Sivas gibi toprağından olan şeyler.
Benlik oluyor, sen olmasan da falanca buna benziyor diyorsun kafanda daha net oturuyor bir şeyler.
Ülkece depresyondayız. Kızabilmek çok kolay şimdilerde sakin kalan insanlar ender bir entel birilerini uzaktan izliyor.
Gülmeyi özledik.
Bizden olanı özledik.
Yarın ne olacağını düşünmemeyi özledik.
Kendimizden olanı bulmayı özledik.
Sevgiler
Kadın Nasıl Olmamalıdır
Şarkı , şiir , söz grubu, atasözü , filozof düşünceleri ismine her ne dersen de kadın söyle olmalıdırı anlatan her kinaye ve sözden ve vecizeden açıkçası tiksiniyorum.
Öyle şiirler var ki kimi erkekler tarafından yazılmış okudukça insanın aklı duruyor. Saçını 8 ton değiştirmiş karısını fark edemeyen erkek nasıl bir kadın istediği konusunda öyle detaycı bir liste çıkarıyor ki; bu ne detay yakalama yeteneğidir yiğidim seninle tanışmak istiyorum demek geliyor insanın içinden...
Yay gibi kaş, okka burun, ok gibi kirpikler, ayak numarası, ten rengi , yemek yapabilme kabiliyeti, çeşitli mekanlarda ki çeşitli yetenekler, ses tonu, gülüş şekli, saçın tanımı, gözün rengi, ırkı, düşünce şekli, para kazabilme yeteneği, mesleği ki burada bahsedemeyeceğim daha binlerce şey insanın kanı konuyor.
Cinsiyeti fark etmez bir kadının bir kadın için yaptığı şöyle olmalıdır sözü ne kadar çirkinse karşı tarafın yaptığı dayatmalarda aynı şekilde mide bulandırıcı.
Bir arabayı anlatır gibi bir kadın tarif etmek ya da kendinde bulanan bir niteliğin bütün kadınlarda olması gerektiğini söylemek, kadın üzerinden kadına prim yaptırsa da her üniversite de açılmış işletme bölümü gibi kalitesinden ödün verdiriyor.
Bütün kadınlar çılgınca birbirine benzemeye niyetli bir moda akımı gelip vuruyor herkes aynı şeyleri giyiyor. Bir sene bakıyorsun herkesin kaşı dağlar kızı reyhan bir diğer sene bakıyorsun hakikaten yay dedikleri şey buymuş diyorsun.
Sen de sana ait olan sadece sen de olan herhangi bir güzel nitelik yok mu?
Senin düşünce, söylem tarzın bir farklı olsa dünya çok mu şey kaybeder?
Kendin olabilmek sadece her aklına geleni söylemek mi?
Birinin beğendiği bir şey olmaktan ziyade kendini beğendiğin bir şekilde olmak sana ne kaybettirir?
Bu kadar çok benzeşme kime yarar sağlıyor?
Neden kendini bulmaktan ve kendin olmaktan bu kadar rahatsızsın?
.
.
.
Öyle şiirler var ki kimi erkekler tarafından yazılmış okudukça insanın aklı duruyor. Saçını 8 ton değiştirmiş karısını fark edemeyen erkek nasıl bir kadın istediği konusunda öyle detaycı bir liste çıkarıyor ki; bu ne detay yakalama yeteneğidir yiğidim seninle tanışmak istiyorum demek geliyor insanın içinden...
Yay gibi kaş, okka burun, ok gibi kirpikler, ayak numarası, ten rengi , yemek yapabilme kabiliyeti, çeşitli mekanlarda ki çeşitli yetenekler, ses tonu, gülüş şekli, saçın tanımı, gözün rengi, ırkı, düşünce şekli, para kazabilme yeteneği, mesleği ki burada bahsedemeyeceğim daha binlerce şey insanın kanı konuyor.
Cinsiyeti fark etmez bir kadının bir kadın için yaptığı şöyle olmalıdır sözü ne kadar çirkinse karşı tarafın yaptığı dayatmalarda aynı şekilde mide bulandırıcı.
Bir arabayı anlatır gibi bir kadın tarif etmek ya da kendinde bulanan bir niteliğin bütün kadınlarda olması gerektiğini söylemek, kadın üzerinden kadına prim yaptırsa da her üniversite de açılmış işletme bölümü gibi kalitesinden ödün verdiriyor.
Bütün kadınlar çılgınca birbirine benzemeye niyetli bir moda akımı gelip vuruyor herkes aynı şeyleri giyiyor. Bir sene bakıyorsun herkesin kaşı dağlar kızı reyhan bir diğer sene bakıyorsun hakikaten yay dedikleri şey buymuş diyorsun.
Sen de sana ait olan sadece sen de olan herhangi bir güzel nitelik yok mu?
Senin düşünce, söylem tarzın bir farklı olsa dünya çok mu şey kaybeder?
Kendin olabilmek sadece her aklına geleni söylemek mi?
Birinin beğendiği bir şey olmaktan ziyade kendini beğendiğin bir şekilde olmak sana ne kaybettirir?
Bu kadar çok benzeşme kime yarar sağlıyor?
Neden kendini bulmaktan ve kendin olmaktan bu kadar rahatsızsın?
.
.
.
Türk Erkeği Çocuk Doğurabilir Videosu
Öncelikle Facebook üzerinde karşıma çıkan videonun ismini görmemle gülmem aynı periyotta gerçekleşti.
Aslında soruyu soran spiker ''Kadınlar neden maço erkek sever '' diye olaya giriyor. Fakat kadın bir hayli düşünceli ve direk olarak sağ alt tarafa doğru bakması cevabın yüzde yüz içsel olduğuna ve bunu sezinlemeye çalıştığına bir işaret oluyor. Kadın nasıl bir adam istediği konusunda düşünülmüş bir cevap vermiyor,tam o an da düşünüyor.
Hemen ardından kılıbık bir erkek tanımı yapıyor fakat burada dikkat edilmesi gereken şey muazzam derecede olaya hakimiyet, aşağılar bir gülüş. Tabi unutulmaması gereken bir nokta da göze çarpıyor kadınlar adına bir cevap vermeden direkt olarak ''Benim tercihim kılıbık erkek değil.'' demesi genel-geçer bir durumdan bahsetmiyor , kendine oldukça güvenen bir kadın ki hakikaten kadını sosyal medya üzerinde bulsam hemen eklerim.
Ardından tanım kısmına geliyor ve açıklıyor; ev işi yapsın, en son çamaşır bulaşık (ve o anda gelen muazzam aşağılayıcı gülüş) en son çocuk yapsın olur diyor ki; şu sıralarda ağızda hafifçe dönen sakızla birlikte aylarca düşünülse bu kadar tamamlanamayacak bir karakter çıkıyor ortaya.
Sonlara doğru kadının iflah olmaz bir haber tutkunu olduğu ortaya çıkıyor çünkü Amerika'da ki erkekler yapmış. Amerika'da ki herhangi bir erkek yapıyorsa muhtemeldir ki Türk erkekleri de çocuk doğurabilir olay güzel bir hipotez yaratıyor kendi içinde, henüz denenmemiş fakat fikir olarak oldukça uygun. Sonra olayın filhakika sonuçlanabilmesi için tek bir şey gerek, kontrollü deney. Elde ki imkanlar neticesinde bu işi eşiyle yapabilir fakat kendisi doğanın imkanları gereği yapabilecek yaşta değil yoksa her bir Türk erkeği çocuk doğurabilir. Pek çokları evde mayın gibi özenilerek konumlandırmış çoraplardan şikayet ederken,Türk erkeğinin çocuk doğurabileceğine dair ağır bir görev yüklendi çilekeş,zulmü en ağır derece hisseden beylerin omuzuna. Devamın da istese de yapamaz cümlesi ortaya çıkıyor buradan bir kısım depresyon halinde ve sataşacak güzide bir canlı arayan hanım kızlarımız için bulunmaz bir nimet. Elin kadınları ,kocalarına çocuk bile doğurtacak (imkan bulsa) fakat ben bir ekmek almaya gönderemiyorum. Oldukça ateşleyici bir cümle kullanılabilir.
Tıpkı ben de bu kadın gibi Türk erkeklerine güveniyorum. Sakın ha zannedilmesin ki çocuk doğurmak mevzusunda güveniyorum.
Mesela sokakta yalnız yürüyen bir kadına sataşmamak üzere,
Karısına, kızına , kardeşine, ablasına şiddet uygulamamak üzere,
Herhangi bir kadına şunu, bunu yapamazsın dememesi üzerine,
Tecavüz, taciz deyince sümme haşa demesi üzerine,
Kadın işçi çalıştırmak istememesi üzerine,
Otobüs, tren ve benzeri mekanlarda kadınları rahatsız etmemesi, çeşitli şekillerde dokunmaya kendine ve başka bir erkeğe hiçbir şekilde cevaz vermemesi üzerine,
OLDUKÇA fazla güveniyorum. Yoksa lafın devamı Türk erkeği çocuk doğurabilir diyor ya o iş de bize kalsın. Hiçbir kadında ciddi şekilde rencide olmaz eminim.
Öyle ince hesaplar yapmak işin amiyane tabiriyle ancak goygoyu olur.
Sevgiler...
Aslında soruyu soran spiker ''Kadınlar neden maço erkek sever '' diye olaya giriyor. Fakat kadın bir hayli düşünceli ve direk olarak sağ alt tarafa doğru bakması cevabın yüzde yüz içsel olduğuna ve bunu sezinlemeye çalıştığına bir işaret oluyor. Kadın nasıl bir adam istediği konusunda düşünülmüş bir cevap vermiyor,tam o an da düşünüyor.
Hemen ardından kılıbık bir erkek tanımı yapıyor fakat burada dikkat edilmesi gereken şey muazzam derecede olaya hakimiyet, aşağılar bir gülüş. Tabi unutulmaması gereken bir nokta da göze çarpıyor kadınlar adına bir cevap vermeden direkt olarak ''Benim tercihim kılıbık erkek değil.'' demesi genel-geçer bir durumdan bahsetmiyor , kendine oldukça güvenen bir kadın ki hakikaten kadını sosyal medya üzerinde bulsam hemen eklerim.
Ardından tanım kısmına geliyor ve açıklıyor; ev işi yapsın, en son çamaşır bulaşık (ve o anda gelen muazzam aşağılayıcı gülüş) en son çocuk yapsın olur diyor ki; şu sıralarda ağızda hafifçe dönen sakızla birlikte aylarca düşünülse bu kadar tamamlanamayacak bir karakter çıkıyor ortaya.
Sonlara doğru kadının iflah olmaz bir haber tutkunu olduğu ortaya çıkıyor çünkü Amerika'da ki erkekler yapmış. Amerika'da ki herhangi bir erkek yapıyorsa muhtemeldir ki Türk erkekleri de çocuk doğurabilir olay güzel bir hipotez yaratıyor kendi içinde, henüz denenmemiş fakat fikir olarak oldukça uygun. Sonra olayın filhakika sonuçlanabilmesi için tek bir şey gerek, kontrollü deney. Elde ki imkanlar neticesinde bu işi eşiyle yapabilir fakat kendisi doğanın imkanları gereği yapabilecek yaşta değil yoksa her bir Türk erkeği çocuk doğurabilir. Pek çokları evde mayın gibi özenilerek konumlandırmış çoraplardan şikayet ederken,Türk erkeğinin çocuk doğurabileceğine dair ağır bir görev yüklendi çilekeş,zulmü en ağır derece hisseden beylerin omuzuna. Devamın da istese de yapamaz cümlesi ortaya çıkıyor buradan bir kısım depresyon halinde ve sataşacak güzide bir canlı arayan hanım kızlarımız için bulunmaz bir nimet. Elin kadınları ,kocalarına çocuk bile doğurtacak (imkan bulsa) fakat ben bir ekmek almaya gönderemiyorum. Oldukça ateşleyici bir cümle kullanılabilir.
Tıpkı ben de bu kadın gibi Türk erkeklerine güveniyorum. Sakın ha zannedilmesin ki çocuk doğurmak mevzusunda güveniyorum.
Mesela sokakta yalnız yürüyen bir kadına sataşmamak üzere,
Karısına, kızına , kardeşine, ablasına şiddet uygulamamak üzere,
Herhangi bir kadına şunu, bunu yapamazsın dememesi üzerine,
Tecavüz, taciz deyince sümme haşa demesi üzerine,
Kadın işçi çalıştırmak istememesi üzerine,
Otobüs, tren ve benzeri mekanlarda kadınları rahatsız etmemesi, çeşitli şekillerde dokunmaya kendine ve başka bir erkeğe hiçbir şekilde cevaz vermemesi üzerine,
OLDUKÇA fazla güveniyorum. Yoksa lafın devamı Türk erkeği çocuk doğurabilir diyor ya o iş de bize kalsın. Hiçbir kadında ciddi şekilde rencide olmaz eminim.
Öyle ince hesaplar yapmak işin amiyane tabiriyle ancak goygoyu olur.
Sevgiler...
27 Nisan 2017 Perşembe
İlk Hayal Kırıklığı
Sekiz, dokuz yaşlarına tekabül eden bir zaman aralığındayım hayatımın. Sonunda kendimi Ayşegül şurada, burada kitaplarından kurtarabilmişim.
Güzel bir kış günü olduğunu hatırlıyorum ve tabi ki hala eksikliğini aradığım, keşke olsa dediğim soba. Annem elinde pek çok şey ve bir kitap.
Kitabı zorla okutturulmak üzerine aldım elime elli sayfa civarı bir kitap . Kapağı oldukça hazin duruyor pek tabii eminim ki Türk filmi gibi bir şey olmalı. Sezercik'e oldukça benzeyen bir karakter fakat bu bir Andersen masalı. İnat etmiş okuyorum. Acaba diyorum sonlara doğru bir evlat edinilme olur mu bir mucize mi yaşanacak fakat yaşanmıyor. Sezercik daima mutlu oluyorsa bu garip kız niye olamasın çok ümitli bir şekilde devam ediyorum.
Çok beter bir üvey anneden bahsediliyor ki ben Sezercik kaybolunca bile ağlayan bir birey olarak okuma hızımın çok düşük olmasından mütevellit acımı derin derin yaşama zamanı buluyorum. Anne diyorum ben bunu okumak istemiyorum. ELBETTE genel-geçer tembelliğim göz önünde bulundurulunca isteğim reddediliyor. Okuma taklidi yapıyorum anlaşılıyor zorla devam ediyorum tam bir dram kitabı fakat dram nedir bilmiyorum.Fakat biçare bir şekilde ümitliyim. Okuduğum, bana okunan her kitapta mutlaka güzel bir bitiş var. Hikaye ilerliyor bir yerden sonra ben kızın yerine kendimi koyuyorum. Bir polise sığınabilir ama polislerde ya polis kıyafeti giymiş kötü biriyse yahut yaşlı bir teyzeden yardım istenilebilir fakat yaşlı teyze yardım etmek istese zaten para verirdi.
Kitabın son sayfalarında, kitapta ismi belirtilmeyen kız da hayal kurmaya başlıyor işte diyorum umutla ,tam zamanı güzel bir bitiş olması için en güzel zaman budur beş cümle daha okudum ki kız bir anda öldü. Allah'ım diyorum yanlış mı okudum dönüp bir daha okuyorum yok yanlış mı anladım acaba. Koşup anneme soruyorum insan donarak ölebilir mi çünkü ölmemiş olması gerekir. Tereddütsüz olabilir cevabını alıyorum Akşam babama bir daha okutuyorum yine bir sonuç alamıyorum yanlış da okumamışım.
O gün çok ciddi bir şekilde babama bir hikaye kötü sonla bitebilir mi demiştim. Babam da neden bitmesin dedi. Çok uzun bir zaman kitabın yanlış yazıldığını ya da yazarın pişman olduğunu düşündüm. Bundan çıkarılacak herhangi bir sonuç olamazdı çünkü her hikaye her film güzel bitmek mecburiyetindeydi.Şaşırdım ümitsiz bir hale büründüm
Dolayısıyla bu kitap hayatımda ki ilk hayal kırıklığımdır ve ileride bir çocuğum olursa kitabın son sayfasını yırtıp başka bir sonla anlatacağım.
Kibritçi kızın donarak ölmediği.
Kibrit satmasına gerek kalmadığı.
Babaannesine henüz kavuşması gerekmediği üzerine...
SEVGİLER...
Yeni bir Dua
Bugün yeni bir dua öğrendim.
"Kimisi şansa bıraktı, kimisi zamana bıraktı, ben de sana bıraktım ya Rab"
Öyle güzel ki dedim kendi kendime. Hiç duymadığım belki hiç akıl etmediğim bir dua
Aklıma sarı Selim diye anılan ikinci Selim'in de böyle bir niyeti olduğu ve niyetinde halis bir yola girip galip çıkması geldi.
Ahmet Şimsirgiril'in söylediğine göre Sultan Selim şöyle demiştir.
"Asker Mustafayı tutuyor annem ve babam da Beyazıtı tutuyormuş, bize de Rabbimiz yeter tevekkül ehliyiz."
Ve en sonunda tarihin en kudretli devletinin en şanssız görülen şehzadesi ikinci Selime, Allah tarihin en büyük devletlerinden birinde elli senelik bir hükümdar olma şansı vermiştir.
Allah bize bu duayı unutturmasın İnşallah.
Sevgiler...
"Kimisi şansa bıraktı, kimisi zamana bıraktı, ben de sana bıraktım ya Rab"
Öyle güzel ki dedim kendi kendime. Hiç duymadığım belki hiç akıl etmediğim bir dua
Aklıma sarı Selim diye anılan ikinci Selim'in de böyle bir niyeti olduğu ve niyetinde halis bir yola girip galip çıkması geldi.
Ahmet Şimsirgiril'in söylediğine göre Sultan Selim şöyle demiştir.
"Asker Mustafayı tutuyor annem ve babam da Beyazıtı tutuyormuş, bize de Rabbimiz yeter tevekkül ehliyiz."
Ve en sonunda tarihin en kudretli devletinin en şanssız görülen şehzadesi ikinci Selime, Allah tarihin en büyük devletlerinden birinde elli senelik bir hükümdar olma şansı vermiştir.
Allah bize bu duayı unutturmasın İnşallah.
Sevgiler...
Tuhaf Bir Ölüm
Saadetli parlak bir ışık yolu üzerindesin,
Ve dahi imkan yok sana kaybolmak üzerine.
Mutlu mutlu uyanıyorsun kırmızılı mavili gök yüzüne karşı,
Bitmeyecek diye umuyorsun,bitiyor ama bu yol inişte.
Dert, keder sana bir milyon ışık yılı uzak.
Ve uzaklık kavramı aslında o kadar fiziki bir terim değilken,
Esrarengiz bir olay gibi düşüyorsun üstüne.
Bir korkaklık yok üstünde henüz,
Aslandan kaçan bir ceylan yavrusu değilken,
Çokça şikayetçilik alınyazısı gibi vuruyor tam kaşının arasındaki çizgilere,
Bir gece ansızın olmuyor ama çok gece ki yaşananlar kanıt sunmuyor evdekilere,
Bir bağırış var kızgınlık tonundan uzak,
Bir sessizlik var geceyi ve sonraki her günü birbirinden ayıran,
Yine herhangi bir nisan günü,
Havasız kırmızı bir oda sanki ölüm üstüne dizilmiş,
İlle de her ölüm kandan mı olacak, olmuyor.
Baygınlıkla benzer bir mayışıklık.
Açık fakat görmeyen gözler,
Bir ambulans sesi kim ne zaman aradı bilinmiyor,
Bir sedye fakat asla beyaz değil.
Bir kadın iki adam hızlıca içirde,
Sonra bir an sessizlik dikkat çekiyor.
Ne oldu ne bitti bilmeden,
Yarın günlerden ne merak etmeyerek,
Sonraki gün uyanarak koşup gidiyorsun bir hastahane odasına,
Bir anda filmlerde duyduğun bir ses,
Birileri kolundan çekip götürüyor seni tuhaf bir ölüm oluyor gözünün önünde,
Bin yıllık mısır tanrıça heykeli gibi donuk,
Artık üzerinden su geçmeyen bir nehir yatağı gibi kupkuru,
Bir poster gibi duygusuz,
İlk defa acıdan ağlayamıyorsun.
Tuhaf bir ölüm oluyor on, on beş kişi için.
Hepsi bir nisan gecesi oluyor.
Yıldızsız bir gökyüzünde.
Bir kurbağa ve bir çekirge sesine hasret bir beldede.
Betonlara bakıyorsun.
Ay bile buluta sığınmış, hiddetinden kaçma tecellisiyle.
Bir nisan günü tuhaf bir ölüm oluyor.
On, on beş kişi için,
Yağmurlu bir ilkbahar gününde.
Ve fakat umuttan bir hayli uzak.
Sadece on , on beş kişi için.
Ve dahi imkan yok sana kaybolmak üzerine.
Mutlu mutlu uyanıyorsun kırmızılı mavili gök yüzüne karşı,
Bitmeyecek diye umuyorsun,bitiyor ama bu yol inişte.
Dert, keder sana bir milyon ışık yılı uzak.
Ve uzaklık kavramı aslında o kadar fiziki bir terim değilken,
Esrarengiz bir olay gibi düşüyorsun üstüne.
Bir korkaklık yok üstünde henüz,
Aslandan kaçan bir ceylan yavrusu değilken,
Çokça şikayetçilik alınyazısı gibi vuruyor tam kaşının arasındaki çizgilere,
Bir gece ansızın olmuyor ama çok gece ki yaşananlar kanıt sunmuyor evdekilere,
Bir bağırış var kızgınlık tonundan uzak,
Bir sessizlik var geceyi ve sonraki her günü birbirinden ayıran,
Yine herhangi bir nisan günü,
Havasız kırmızı bir oda sanki ölüm üstüne dizilmiş,
İlle de her ölüm kandan mı olacak, olmuyor.
Baygınlıkla benzer bir mayışıklık.
Açık fakat görmeyen gözler,
Bir ambulans sesi kim ne zaman aradı bilinmiyor,
Bir sedye fakat asla beyaz değil.
Bir kadın iki adam hızlıca içirde,
Sonra bir an sessizlik dikkat çekiyor.
Ne oldu ne bitti bilmeden,
Yarın günlerden ne merak etmeyerek,
Sonraki gün uyanarak koşup gidiyorsun bir hastahane odasına,
Bir anda filmlerde duyduğun bir ses,
Birileri kolundan çekip götürüyor seni tuhaf bir ölüm oluyor gözünün önünde,
Bin yıllık mısır tanrıça heykeli gibi donuk,
Artık üzerinden su geçmeyen bir nehir yatağı gibi kupkuru,
Bir poster gibi duygusuz,
İlk defa acıdan ağlayamıyorsun.
Tuhaf bir ölüm oluyor on, on beş kişi için.
Hepsi bir nisan gecesi oluyor.
Yıldızsız bir gökyüzünde.
Bir kurbağa ve bir çekirge sesine hasret bir beldede.
Betonlara bakıyorsun.
Ay bile buluta sığınmış, hiddetinden kaçma tecellisiyle.
Bir nisan günü tuhaf bir ölüm oluyor.
On, on beş kişi için,
Yağmurlu bir ilkbahar gününde.
Ve fakat umuttan bir hayli uzak.
Sadece on , on beş kişi için.
Ömür Dediğin Programı
Trt 1'de yayınlanan bu programın çoğu hikayesini izlemiş.İzlerken ağlamış, dayanamayıp izlemeye devam etmiş bir insan olarak hiç sevinçli bir hikayeye rastlayamadım.
Her nedense tatlı-acı-hüzünlü hayat hikayelerinden üç beş sonuç çıkarmak çıkarmak istedim.
İnsanın kalbi nasıl kırılır tamiri nasıl mümkün değildir, öğrendim.
Fakirlik temiz hayat görüşüne engel midir, sorusuna cevap buldum.
Bir kaç beyit bilmenin , şarkı türkü duymanın, söylemenin nasıl yürek ferahlattığını anladım.
Ömür dediğin şeyin saman alevi gibi hızlıca bitip tükendiğini defalarca duydum.
Ne için yaşanır hala öğrenemedim ama insan herhangi bir kırk dakikadan neler öğrenebilir defalarca kez anladım.
VE sonuç olarak hayat, yaşam ,ömür dediğin hangisi kulağa daha hoş geliyorsa işte onun;çok da aydınlık çok da umut verici bir şey değil olmadığını ve kafat denemeye devam etmekte fayda olduğunu öğrendim.
Her nedense tatlı-acı-hüzünlü hayat hikayelerinden üç beş sonuç çıkarmak çıkarmak istedim.
Tasarruf, emek, daha çok emek. vefakarlık.
Anne babaya hürmet mi pek tabii. Yalnızlık nasıl bir şeydir, en çok kime lazım bir ses duymak zar zor anladım.İnsanın kalbi nasıl kırılır tamiri nasıl mümkün değildir, öğrendim.
Fakirlik temiz hayat görüşüne engel midir, sorusuna cevap buldum.
Bir kaç beyit bilmenin , şarkı türkü duymanın, söylemenin nasıl yürek ferahlattığını anladım.
Ömür dediğin şeyin saman alevi gibi hızlıca bitip tükendiğini defalarca duydum.
Ne için yaşanır hala öğrenemedim ama insan herhangi bir kırk dakikadan neler öğrenebilir defalarca kez anladım.
VE sonuç olarak hayat, yaşam ,ömür dediğin hangisi kulağa daha hoş geliyorsa işte onun;çok da aydınlık çok da umut verici bir şey değil olmadığını ve kafat denemeye devam etmekte fayda olduğunu öğrendim.
Y Kuşağı Denen Şey
1981-2000 arası doğan kuşağa verilmiş bir isimdir ki 1981 ile 2000 arasında çok büyük farklar olduğu da gözden kaçmamalı. Kendim de uzun süredir dahil olduğum bu nesil grubu esasen teknolojinin bu kadar hızlı gelişmediği zamanlara da tanık olmuş. Başka şeylerle oynayarak büyümüş. Çizgi filmden çok televizyonda Yeşil Çam filmlerine maruz kalmış. Ardından böyle muhteşem Türkçelere bir başkaldırı niteliğinde bir yazışma Türkçesi bulmuş. Bunu da başlarda kesinlikle üşengeçlikten değil karakter sınırına takılarak icat etmiş sonra tembelliğiyle nam salmayı sevmiştir.
Hiç bir pozitif ilimde bu kuşaklardan bir bölümü ispat denilen şey nedir bilmeden kuvvetli ezberlerine dayanarak geometri, matematik, fizik gibi dersleri öğrenmeye çalışmış. Nedensellikten ziyade sonuç bulma kıymetli olduğu için trigonometri nedir, neye yarar kesin olarak bilemememiş dolayısıyla sonrasında kesin olarak kullanamamış fakat iş görecek kadar işi kapmış ;kalifiye eleman olduktan sonra da iş çözme tarzı olarak eleştirilmiş, yaygın sorun çözme yöntemleri beğenilmemiş, yeterli bir mühendis bir bilim adamı olarak görülmemiş zaten elinin altına düşen arama motorlarıyla sonuç odaklı işlere devam etmiş ve nedensellik ilkesinden ayrılmıştır.
Bir yarış ortamında doğup ilerlemiş olmanında egoistliğe büyük katkıları vardır elbette. Şu gözler arkadaşının sorduğu soruya cevap vermek istemeyenleri de görmüş ki sebebi de çok acıdır benden daha iyi bir sıralama elde eder kaygısını taşımak başlı başına bireyin sorunu değil, başlı başına sistemin yarattığı rekabetin ileri getirdiği bir mesele olarak gün yüzüne çıkmıştır. Ardından bu kadar emek, hile dahi olsa işin içinde bir şeyler kazanmanın ve emek sarf etmenin ardından kocaman bir hiçle karşılaşmıştır. Bunun sonucunda artık kendisine, eşine ve dahi yakın ailesine empati gösteremeyen bir birey haline gelmiştir. Kendi duygularını kesin olarak duyamayan bir insanın karşıdakine farklı bir bakış açısıyla görmesi mümkün değil.
Pozitif olarak da geçiş nesli olmasının pratiklik açısından oldukça yeterli olmaları , beyin fırtınasına açık olmaları ki bunun teknikleri vardır bir yazımda bahsedeceğim.Sokakta bir vakit oynayabilmiş olmanın avantajları, daha fazla şey öğrenebilmeleri fakat doğru yanlış burası tartışılır, Yüze sosyalleşebilmiş olmaları gibi güzel avantajları da vardır.
Kendi gözlemlerimi sade sunmak istedim kesinlikle akademik ya da ciddi bir uğraş değildir bu yazı.
SEVGİLER
25 Nisan 2017 Salı
Kadınları Anlayabilmek
Erkek beyninin özetçi çalışma prensibiyle, kadın beyninin detaylı çalışması bir doğa olayı gibi örneğin; sel, heyelan yahut deprem gibi karşılaşmışlar. Kadın olmak mucizevi bir şey iken her anlamıyla erkek olmak aslında en olmazsa olmaz teknik şeyleri barındıran, fakat çok da yenilik beklenmeyecek bir oluşum şeklinde cereyan etmiş örneğin; bilgisayar (bakın fonksiyon oldukça fazla, oldukça gerekli fakat bir bilgisayardan insan gibi düşünebilmesini şimdi ve gelecek çeyrek yıl beklemiyoruz).
Erkek olmak sonuç odaklı sorular sormayı gerektirmiş. Örneğin "Ne zaman" diye sorduğunda bir erkek aslında bir kadın "Nasıl" sorusuna cevap vermeyi istemiş. Efendim cevap verildikçe de matematik de ki o en temel verilen-istenen-çözüm yöntemi bir sona haiz olamamış. Gel zaman git zaman arada süregelen kopukluğu getirince bir yiğit çıkmış ortaya demiş ki hiç düşünmeye gerek yok buna da kendi çözüm yöntemimizle bir odak noktası getireyim ve diyeyim ki "Kadınlar karışık varlıklardır" ya da "35 senemi verdim şu kadınları bir türlü anlayamadım" gibi şeyler söyleyip buna bir çözüm getiremediklerinden bir sonuç getirmişler .
Bir kısım kompleks olmanın doğasını ve kafa karıştırıcı taktiksel hamleleri seven hanımlar demişler ki " Tam bize göre bir fırsat ortalığı yanardağ gibi her an patlamaya, çatlamaya hazır bir oluşum haline gelelim". Efendim iki ayrı düşünen, iki ayrı derdi olan iki değişik varyasyon yaşamış , yaşamsal olarak iki ayrı sebeple dünyaya gelen her varlık anlaşamadığına aslında kadınlar anlaşılmayı, huzur bulmayı ve güvenebilmeyi isteyen kadinla, sadece arzu ettiğini söylemede aşırı yetenekli erkek varolsa böyle bir sorun yaşanmayacak. Fakat hayatta kolay hiçbir şey mümkün değil ve bunlara tezat olarak yaşamsal faaliyet süren karşı tarafın duş başlığı kırıldığında pet şişeye delip bir mühendis edayisla gerilen ve bulduğu çözüme alkış bekleyen erkek ile kapris yapmak, kafa karışirmak, dünyada ki herkesin onu "snn be slk" yazsa bile bütün hikayesini sessiz harflerin noksanlığından dahi tanıyabilmesi gerektiğini düşünen prensesleri yüzünden gerçekleşmiş. Neden mi çünkü bu konuda önceden gelen yaşanmışlıklar ve dahiyane öneriler var.
Çok basitçe kadınlar anlaşılmaz varlıklar değildir. Pek tabii ki üzerine düşünülmesi gereken varlıklar fakat iki tarafın biyolojik destekleri yeterli değil. Erkek beyni kimi zaman son sürüm, gerekli ram, ve gerekli donanım sağlamadan en ağır oyunlar üzerine keyif sürmek isteyen ama donmalara karşı aşırı tepki veren bir canlı olmak yerine dinleyebilme ve sakinleşebilme yeteneğini geliştirmeli. Kadınlar ise bir erkekten olağanüstü şeyler beklememeli pembe, mavi ve dahi beyaz bile olsa romantik dizilere akarsuya kapılmış ölü bir balık gibi olmaktan ziyade kendi serüveninde çok şey beklemeden fakat güzellikleri taktir ede ede ilerleyen yapıcı bir mucize olmalıdır.
Sevgiler
Erkek olmak sonuç odaklı sorular sormayı gerektirmiş. Örneğin "Ne zaman" diye sorduğunda bir erkek aslında bir kadın "Nasıl" sorusuna cevap vermeyi istemiş. Efendim cevap verildikçe de matematik de ki o en temel verilen-istenen-çözüm yöntemi bir sona haiz olamamış. Gel zaman git zaman arada süregelen kopukluğu getirince bir yiğit çıkmış ortaya demiş ki hiç düşünmeye gerek yok buna da kendi çözüm yöntemimizle bir odak noktası getireyim ve diyeyim ki "Kadınlar karışık varlıklardır" ya da "35 senemi verdim şu kadınları bir türlü anlayamadım" gibi şeyler söyleyip buna bir çözüm getiremediklerinden bir sonuç getirmişler .
Bir kısım kompleks olmanın doğasını ve kafa karıştırıcı taktiksel hamleleri seven hanımlar demişler ki " Tam bize göre bir fırsat ortalığı yanardağ gibi her an patlamaya, çatlamaya hazır bir oluşum haline gelelim". Efendim iki ayrı düşünen, iki ayrı derdi olan iki değişik varyasyon yaşamış , yaşamsal olarak iki ayrı sebeple dünyaya gelen her varlık anlaşamadığına aslında kadınlar anlaşılmayı, huzur bulmayı ve güvenebilmeyi isteyen kadinla, sadece arzu ettiğini söylemede aşırı yetenekli erkek varolsa böyle bir sorun yaşanmayacak. Fakat hayatta kolay hiçbir şey mümkün değil ve bunlara tezat olarak yaşamsal faaliyet süren karşı tarafın duş başlığı kırıldığında pet şişeye delip bir mühendis edayisla gerilen ve bulduğu çözüme alkış bekleyen erkek ile kapris yapmak, kafa karışirmak, dünyada ki herkesin onu "snn be slk" yazsa bile bütün hikayesini sessiz harflerin noksanlığından dahi tanıyabilmesi gerektiğini düşünen prensesleri yüzünden gerçekleşmiş. Neden mi çünkü bu konuda önceden gelen yaşanmışlıklar ve dahiyane öneriler var.
Çok basitçe kadınlar anlaşılmaz varlıklar değildir. Pek tabii ki üzerine düşünülmesi gereken varlıklar fakat iki tarafın biyolojik destekleri yeterli değil. Erkek beyni kimi zaman son sürüm, gerekli ram, ve gerekli donanım sağlamadan en ağır oyunlar üzerine keyif sürmek isteyen ama donmalara karşı aşırı tepki veren bir canlı olmak yerine dinleyebilme ve sakinleşebilme yeteneğini geliştirmeli. Kadınlar ise bir erkekten olağanüstü şeyler beklememeli pembe, mavi ve dahi beyaz bile olsa romantik dizilere akarsuya kapılmış ölü bir balık gibi olmaktan ziyade kendi serüveninde çok şey beklemeden fakat güzellikleri taktir ede ede ilerleyen yapıcı bir mucize olmalıdır.
Sevgiler
Sakinleşmek
Mesela internette, dergilerin bazı köşelerinde, televizyon programlarında bahsedilen bu konuda gözünüzü kapatın üç saniye bekleyin. Ona kadar sayın. Derin ve doğru nefes alın gibi öneriler var. En yararlısı da aslında uyumak fakat o da çok yararlı olmasına karşılık çok da zor bir uğraş.
Bir yeteneği geliştirebilmek için evvela onu çok defa deneyimlemiş olmak gerekiyor. İnsanlara bakıyorum bir şeyleri hızlıca sahip olmaya, vazgeçmeye o kadar endeksli ki on saniyedeki eşi bulunmaz o mucizelerin peşinde dönüyorlar.
Çok şey lazım bunun gibi şeyler için sen kimsin diye sorulurca bir cv de yazanları sıralamak gibi değil de çok da sıkmadan karşındakini kendin hakkında bir kaç güzel ve ardından kötü şey söyleyebilmek başlıyor bu işler. Hem kendini bilmek adına. Hem karşıdakine kendini bildirebilmek adına.
Çok felsefi bir kaç yaklaşım var insan nedir, neden dünyaya gelmiştir gibi. Bu soruları çok defa yılmadan kendime sorduğumda hergün başka bir cevap verdim. Başka bir cevap verdikçe değiştiğimi farkettim. Daima yeni bir insan olurken ve yeni de bir mucizeye adım atarken çünkü; yeni bir insan olmak da aslında yeniden doğmaya yaklaşık bir süreçtir. İnsanın olmazsa olmaz, insanlığı en güzel anlatan şeyleri sordum kendime. Nezaket ve sakinliktir galiba dedim bugün. Kendimde noksan gördüğüm için belki. Belki karşımda bulamadığım için.
Sürekli ve kudretli bir asillik için lazım gelen bu ender yetenekler belki soy bakımından belki de aile de öğrenilmiş olmasaydı bile sonradan kazanım için ne yapılabilir diye düşündüm.
Bir alışkanlık edinmeye ve sürekli kendime olmak istediğim kişi kimdir. Şu an da ne yapaması gerekirdi diye sormaya karar verdim. Aslında çok çelişken bir ifade olsa bile, kendin olmanın o mazlum fakat rahat haline sığınamasan bile. Gitmek istediğimiz yola doğru kapıyı aralamışken düşünüyorum da insan ne kadar muhteşem olursa olsun kimi yerde de durup kendi dar,sergüzeşt , şaşkın hayat yolunda bir iki değişikliğe de gidebilmeli. Yeni bir insan olmak adına. Yeni bir doğa mucizesi olamasa bile kendi yeni başarı tablasona bir yol ekleyebilmeli.
Aylardan mayisa yaklaşırken yolarda kar görebiliyorsak ya da hemen her şeye ışık hızında ulaşabiliyorsak. Sürekli her yeni şey bir telefonun bir üst modeli gibi ya da herhangi bir elbisenin başka bir tonuna sahip olmayı istemek gibi isteme duygumuza da söz geçiremiyorsak. Kendin için bir şey istemenin nesi kötü kendine yeni bir yol istemenin nesi lazım değil?
Sakinleşelim o halde biraz. Bir dere bir ırmak bulup altında bir çay gibi usul usul demlenmek hoş olabilirdi fakat varlık içinde ki o büyük yoksunluk insana neler kaybettiriyor. Yeni neslin yaratıcı ve tembel evlatları olarak; haydi yeni bir çözüm bulalım kendimiz için?
Mesela bulunca söyle bana da ne sakinleştirirdi seni?
Bir yeteneği geliştirebilmek için evvela onu çok defa deneyimlemiş olmak gerekiyor. İnsanlara bakıyorum bir şeyleri hızlıca sahip olmaya, vazgeçmeye o kadar endeksli ki on saniyedeki eşi bulunmaz o mucizelerin peşinde dönüyorlar.
Çok şey lazım bunun gibi şeyler için sen kimsin diye sorulurca bir cv de yazanları sıralamak gibi değil de çok da sıkmadan karşındakini kendin hakkında bir kaç güzel ve ardından kötü şey söyleyebilmek başlıyor bu işler. Hem kendini bilmek adına. Hem karşıdakine kendini bildirebilmek adına.
Çok felsefi bir kaç yaklaşım var insan nedir, neden dünyaya gelmiştir gibi. Bu soruları çok defa yılmadan kendime sorduğumda hergün başka bir cevap verdim. Başka bir cevap verdikçe değiştiğimi farkettim. Daima yeni bir insan olurken ve yeni de bir mucizeye adım atarken çünkü; yeni bir insan olmak da aslında yeniden doğmaya yaklaşık bir süreçtir. İnsanın olmazsa olmaz, insanlığı en güzel anlatan şeyleri sordum kendime. Nezaket ve sakinliktir galiba dedim bugün. Kendimde noksan gördüğüm için belki. Belki karşımda bulamadığım için.
Sürekli ve kudretli bir asillik için lazım gelen bu ender yetenekler belki soy bakımından belki de aile de öğrenilmiş olmasaydı bile sonradan kazanım için ne yapılabilir diye düşündüm.
Bir alışkanlık edinmeye ve sürekli kendime olmak istediğim kişi kimdir. Şu an da ne yapaması gerekirdi diye sormaya karar verdim. Aslında çok çelişken bir ifade olsa bile, kendin olmanın o mazlum fakat rahat haline sığınamasan bile. Gitmek istediğimiz yola doğru kapıyı aralamışken düşünüyorum da insan ne kadar muhteşem olursa olsun kimi yerde de durup kendi dar,sergüzeşt , şaşkın hayat yolunda bir iki değişikliğe de gidebilmeli. Yeni bir insan olmak adına. Yeni bir doğa mucizesi olamasa bile kendi yeni başarı tablasona bir yol ekleyebilmeli.
Aylardan mayisa yaklaşırken yolarda kar görebiliyorsak ya da hemen her şeye ışık hızında ulaşabiliyorsak. Sürekli her yeni şey bir telefonun bir üst modeli gibi ya da herhangi bir elbisenin başka bir tonuna sahip olmayı istemek gibi isteme duygumuza da söz geçiremiyorsak. Kendin için bir şey istemenin nesi kötü kendine yeni bir yol istemenin nesi lazım değil?
Sakinleşelim o halde biraz. Bir dere bir ırmak bulup altında bir çay gibi usul usul demlenmek hoş olabilirdi fakat varlık içinde ki o büyük yoksunluk insana neler kaybettiriyor. Yeni neslin yaratıcı ve tembel evlatları olarak; haydi yeni bir çözüm bulalım kendimiz için?
Mesela bulunca söyle bana da ne sakinleştirirdi seni?
Herhangi bir şiir
Üzüldün mü?
Herhangi bir şiir dinle.
Yahut mutsuz musun?
Yaz bir şiir kafiyeli kafiyesiz.
Aşık mısın?
Bir şiir oku, oku ki öğren daha önce kim neyi nasıl sevmiş.
Kızgın mısın?
Bir şiiri yaz herhangi bir şairin olsun. Yazarken de düşün. Ruhunu biraz rahat bırak acıların üzerine.
Herhangi bir şiir bul senin gibi,
Seni anlatan.
Senden olan.
Herhangi bir şiir.
Bana iyi gelir mi deme.
Herhangi bir hoşluk gerek dünyaya şiir gibi.
Senin gibi.
Hoş seda veren bir dize gibi.
Herhangi bir şiir sev.
Herhangi birini sevebildiğin gibi.
Herhangi bir şiir dinle.
Yahut mutsuz musun?
Yaz bir şiir kafiyeli kafiyesiz.
Aşık mısın?
Bir şiir oku, oku ki öğren daha önce kim neyi nasıl sevmiş.
Kızgın mısın?
Bir şiiri yaz herhangi bir şairin olsun. Yazarken de düşün. Ruhunu biraz rahat bırak acıların üzerine.
Herhangi bir şiir bul senin gibi,
Seni anlatan.
Senden olan.
Herhangi bir şiir.
Bana iyi gelir mi deme.
Herhangi bir hoşluk gerek dünyaya şiir gibi.
Senin gibi.
Hoş seda veren bir dize gibi.
Herhangi bir şiir sev.
Herhangi birini sevebildiğin gibi.
Beni Seviyor Mu
Beni seviyor mu diyorsun önce. Onlarca video izliyorsun. Bir iki bilir kişinin videoları var sonra efendim ayağı şu açıyla sana donukse . Göz bebekleri 0.3 mm büyüyorsa. Ya da sana söyle böyle iyi davranıyorsa. Sandalyeni cekiyorsa. Seninle şu şekilde ilgileniyorsa seni seviyordur.
Çok daha basit bir şekilde sormak lazım aslında. İnsan olmanın gereksiz bir gururu ve korkusu var. Nazım Hikmet'in bir şiirinin o eşsiz dizesinde "Sen elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şart mı? Ne zaman aklıma gelse sevmeyi anlatmanın ya da sevginin tabiatıni anlamanın en basitçe anlatılmış dizesi diyorum. Şart değil gibi görünüyor. Sonra diyorsun ki elmadan böyle bir şey istenemez. Açıkçası biraz derin düşünüyorum da insandan da istenemez gibi geliyor.
Bir elma bile bir insan arasında ki farktan düşünerek gelelim. Yahu böyle saçma bir şey olur mu diye düşüyorsun işin içine garip ve yarım kalmış şair yanimı. Lisede ki kırık biyolojik bilgimi sokuyorum yahu diyorum aslında yok. Çünkü sevginin tabiatinda karşılık beklemek varken sevmenin etiğinde olmamalı. Yahu seviyorsan ayıp midir diye soruyorum hayir efendim diyorum hızlıca böyle bir şey olamaz. Güzel olan bir şeyde kötülük aramak mümkün değil.
Ha diyorsan ki ben de kuvvetli bir gurur var falanca ile on sene konusmadim. Asla Özür dilemem . Ben kadınım. Ben hiç reddedilmedim bu işi kaldiramam o zaman sen aşkın tabiatinda ki o ince Mozart notlarına asla haiz olamayacaksin. Sormadan asla emin olamayacaksin. Bir yanin aciyacak belki ama bir fırsatın olup olmayacağını asla bilemeyrceksin. Ve belki tamamlanmadan ayrilacaksin bu dünyadan. Yarım kalmış bir test kitabı gibi değil. Asla bitirilmemis bir resim bir şiir bir kitap gibi. Bir şaheser olabilirken bir hiç olmuş olacaksın.
Sevgili arkadaşım
Sevmek için hesapların işi değil. Hem vallahi hem bilahi. Çok mu aciyacak belki evet. Aglatacak mi belki çok. Kapanması imkansız bir yaraya mi sebep olacak belki evet. Fakat sana yarım bir şiir olmak yerinde yeniden yazılmış bir şiir olmanı. Yeniden yapılmış bir tablo olmanı. Başka bir sende başka bir duygunun varolmasının daha hoş olduğunu hatirlatmak istiyorum.
Haydi sor bakalım.
Korma.
Gözü kara ol biraz.
Gerçekle yüzleş.
Utanma.
Gururlanma.
Aşkın tabiatina hiçbiri yakismaz inan.
Sonra olmazsa yeniden başla.
Yine başla.
Zümrüduanka kuşu gibi..
Sevgiler
Çok daha basit bir şekilde sormak lazım aslında. İnsan olmanın gereksiz bir gururu ve korkusu var. Nazım Hikmet'in bir şiirinin o eşsiz dizesinde "Sen elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şart mı? Ne zaman aklıma gelse sevmeyi anlatmanın ya da sevginin tabiatıni anlamanın en basitçe anlatılmış dizesi diyorum. Şart değil gibi görünüyor. Sonra diyorsun ki elmadan böyle bir şey istenemez. Açıkçası biraz derin düşünüyorum da insandan da istenemez gibi geliyor.
Bir elma bile bir insan arasında ki farktan düşünerek gelelim. Yahu böyle saçma bir şey olur mu diye düşüyorsun işin içine garip ve yarım kalmış şair yanimı. Lisede ki kırık biyolojik bilgimi sokuyorum yahu diyorum aslında yok. Çünkü sevginin tabiatinda karşılık beklemek varken sevmenin etiğinde olmamalı. Yahu seviyorsan ayıp midir diye soruyorum hayir efendim diyorum hızlıca böyle bir şey olamaz. Güzel olan bir şeyde kötülük aramak mümkün değil.
Ha diyorsan ki ben de kuvvetli bir gurur var falanca ile on sene konusmadim. Asla Özür dilemem . Ben kadınım. Ben hiç reddedilmedim bu işi kaldiramam o zaman sen aşkın tabiatinda ki o ince Mozart notlarına asla haiz olamayacaksin. Sormadan asla emin olamayacaksin. Bir yanin aciyacak belki ama bir fırsatın olup olmayacağını asla bilemeyrceksin. Ve belki tamamlanmadan ayrilacaksin bu dünyadan. Yarım kalmış bir test kitabı gibi değil. Asla bitirilmemis bir resim bir şiir bir kitap gibi. Bir şaheser olabilirken bir hiç olmuş olacaksın.
Sevgili arkadaşım
Sevmek için hesapların işi değil. Hem vallahi hem bilahi. Çok mu aciyacak belki evet. Aglatacak mi belki çok. Kapanması imkansız bir yaraya mi sebep olacak belki evet. Fakat sana yarım bir şiir olmak yerinde yeniden yazılmış bir şiir olmanı. Yeniden yapılmış bir tablo olmanı. Başka bir sende başka bir duygunun varolmasının daha hoş olduğunu hatirlatmak istiyorum.
Haydi sor bakalım.
Korma.
Gözü kara ol biraz.
Gerçekle yüzleş.
Utanma.
Gururlanma.
Aşkın tabiatina hiçbiri yakismaz inan.
Sonra olmazsa yeniden başla.
Yine başla.
Zümrüduanka kuşu gibi..
Sevgiler
Ölümden korkmak
Pazartesi sendromu gibi enteresan derece de saçma ve araklafobya gibi enteresan korkuların yani sira yahu yarın bir insan olarak başımıza ne gelir korkuları? Ölecek miyim korkusu? Nedir ve nasıl yenilir üstüne bir şeyler yazmak istedim.
Eğer yakın bir zamanda ölecekseniz size bir şey söyleyeyim şu an yeriniz de olmak isterdim. Hiç abartiyorum ve israrciyim.
Bu kendi içinde ki zulümkar dünyada herhangi bir insanın kendi içindeki kötülüğü, birilerinin acı çektiğini , çaresizliği, savaşları , haksızlıği görmektense Rabbimin adaletin de yargılanan biri olmayı tercih ederim.
Bazı şeyleri bilerek susmanin, kötülüğe karşı duramanin , adaletsizligin karşısında taraf bile bulamamanin yerine ben ölmek isterim.
Bir ilkbahar görmek. Aşık olmak. Güzel bir şey mi muhteşem yine de sonsuzluga karışmak neden kötü olsun.
Bir ağrı bir siziya teslim olmanın. Elleri yanar yikilircasina bir ilaç aramanin yerine mezarinin üstünde dertsiz fakat dünyalar güzeli kırmızı bir gül olmak varken. Neden üşüyen, acıkan, teslim olan , insan olmanın acısını yaşayan bir şey olayım. Sabahın en güzel zamanında uyanmak yerine sonsuz bir uyku. Israr, çaba , bağırış, çağırış yerine sonsuz bir sükunet.
Daima bilmek, emin olmak , hangi zamana denk gelecek diye düşünürken zamandan emin olmak. Yapacaklarında acele etmek. Son zamanların güzelliğinin farkına varmak.
En çok kendini o anda tanımak. Bir film şeridi gibi geçen güzel günleri bir seferde anımsamak. O an farketmesen bile arkandan birilerine ölümde bile bir rahmet varmış dedirtmek yerine rahmetin tecellisinin farkına varmak.
Fakat yaşamak zorundayız. Sevdiklerimiz için . Inandigimiz icin bir şeylere
İki dakikalığına gulebilmeye muhtaç olduğumuz için.
Ve;
İnsan olmak güzeldi. İnsan nedir görene kadar.
Sevgiler
Eğer yakın bir zamanda ölecekseniz size bir şey söyleyeyim şu an yeriniz de olmak isterdim. Hiç abartiyorum ve israrciyim.
Bu kendi içinde ki zulümkar dünyada herhangi bir insanın kendi içindeki kötülüğü, birilerinin acı çektiğini , çaresizliği, savaşları , haksızlıği görmektense Rabbimin adaletin de yargılanan biri olmayı tercih ederim.
Bazı şeyleri bilerek susmanin, kötülüğe karşı duramanin , adaletsizligin karşısında taraf bile bulamamanin yerine ben ölmek isterim.
Bir ilkbahar görmek. Aşık olmak. Güzel bir şey mi muhteşem yine de sonsuzluga karışmak neden kötü olsun.
Bir ağrı bir siziya teslim olmanın. Elleri yanar yikilircasina bir ilaç aramanin yerine mezarinin üstünde dertsiz fakat dünyalar güzeli kırmızı bir gül olmak varken. Neden üşüyen, acıkan, teslim olan , insan olmanın acısını yaşayan bir şey olayım. Sabahın en güzel zamanında uyanmak yerine sonsuz bir uyku. Israr, çaba , bağırış, çağırış yerine sonsuz bir sükunet.
Daima bilmek, emin olmak , hangi zamana denk gelecek diye düşünürken zamandan emin olmak. Yapacaklarında acele etmek. Son zamanların güzelliğinin farkına varmak.
En çok kendini o anda tanımak. Bir film şeridi gibi geçen güzel günleri bir seferde anımsamak. O an farketmesen bile arkandan birilerine ölümde bile bir rahmet varmış dedirtmek yerine rahmetin tecellisinin farkına varmak.
Fakat yaşamak zorundayız. Sevdiklerimiz için . Inandigimiz icin bir şeylere
İki dakikalığına gulebilmeye muhtaç olduğumuz için.
Ve;
İnsan olmak güzeldi. İnsan nedir görene kadar.
Sevgiler
Mazlumun Ahı Denen Şey
İnançlı bir insan olarak bir zamanlar sabahlara kadar dua etmiştim. Geceden gündüze. Uyanır uyanmaz, sıkılır sıkılmaz.
Her ezanda ve aylarca. Belki dua kabul olmadı.
Belki ahım da tutmadı.
Belki çok güzel şeyler de oldu.
Belki ahımın tutmamasi daha hayırlı da oldu şu an istemedim de.
Yeni bir duamin olduğu şu gün düşünüyorum.
Güzel günlere bir adım kaldı mı?
Hayat kendince saçma, acılı , sancılı , hafif esrarengiz ağrısında haklı mı?
Neden hep hüzünlü şeyler yazmaya meyilliyim?
Zaman öyle kendi içinde saniyelere vuran sarkaç gibi umursamazca devam ederken. Savaşın içinde kalmış küçük bir kızın ahi tutuyor mu?
Acılı bir annenin? Terkedilmiş bir yaşlı babanın?
Mazlumun ahı denen şey var mı?
Varsa bunca zulümden sonra kime yarar?
Her ezanda ve aylarca. Belki dua kabul olmadı.
Belki ahım da tutmadı.
Belki çok güzel şeyler de oldu.
Belki ahımın tutmamasi daha hayırlı da oldu şu an istemedim de.
Yeni bir duamin olduğu şu gün düşünüyorum.
Güzel günlere bir adım kaldı mı?
Hayat kendince saçma, acılı , sancılı , hafif esrarengiz ağrısında haklı mı?
Neden hep hüzünlü şeyler yazmaya meyilliyim?
Zaman öyle kendi içinde saniyelere vuran sarkaç gibi umursamazca devam ederken. Savaşın içinde kalmış küçük bir kızın ahi tutuyor mu?
Acılı bir annenin? Terkedilmiş bir yaşlı babanın?
Mazlumun ahı denen şey var mı?
Varsa bunca zulümden sonra kime yarar?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)