Bir çocuk olmak küsmemek, darılmamak ve kötü olan çok şeyi bilmemek üzerine yaşanıyor.
Bahsettiğim şimdinin uslanmaz çocukları değil elbette ben bir avuç demir para yerine bir şekeri tercih edenden bahsediyorum.
Öyle zor yaşanan bir şey ki, şimdinin çocukluğunda yaşanamıyor; lakin bir zamanın asil yokluğuna yakışıyordu, hatırlarsınız o tatlı sevinmeleri...
Doğumdan, ölüme genellikle hazin bir hikayenin içindeyiz. İçinde değilsek kenarında, köşesindeyiz.
Çok şey bilmenin ağır bir sorumluluğu da vardır zamanla masumiyetini kaybedersin.
Örneğin, bir şeyi moda kurbanı olarak aldığını fark ettiğin zaman alış-veriş denilen şey eskisi kadar safça olmuyor.
Bazıları çocuk ruhu denen şeyi kulağından tutup, çevirdi. Nerede yaşına başına bakıp utanmıyor musun bunu demek istediğim bir yetişkin görsem ''çocuk ruhluyum'' ben deyip, kaçıyor yılların verdiği sorumluluğu almaktan.
Bir şeylerin içini boşaltmakta ne kadar da sabırsızız.
Otuzlu yaşlarında, çoluğunu çoçuğunu bırakıp sevda adına kaçan bir kadına ''aşk kadını'' olmak nasıl yakışmıyorsa aynı hadde ve derecede ''çocuk ruhlu'' olduğunu ima ve fakat kardeşinin aldığı lavaboyu bile kıskanan kadınlarımıza bu sıfat yakışmıyor.
Kendimden aldığım yetkiye dayanarak hepinizi ''şeytan ruhlu'' ima eder.
Hayırlı günler dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder