Söyleyecek bir şeyler olmadığından değil; kimi zaman nafile yere konuşuyor olmanın verdiği bıkkınlıktan susuyor insan.
Ve kadınlar da susuyor artık, sessizliğe tahammül edemeye edemeye.
Bir yıldızın ve ayın güzelliğiyle seyredilmek üzere göğe çekildiği gibi.
Bir kenar, köşe buluyor yorgun bir kadın.
Önce duyulmaktan, sonra anlaşılmaktan vazgeçiyor.
Ve her vazgeçiş bir devrim gibi asil değil.
İçinden bir şey kopmuş da hava alıyor gibi hissettiriyor zamanla.
Sonra kendini unutuyor.
Ardından neşeli neşeli sevinmeyi.
Sonra kızmaktan vazgeçiyor.
Kaybetmekten de korkmadığı an çekip gidiyor bir yerlere...
Ve bir yas başlıyor hazin ve derin.
Memleketinden sürülmüş haklı bir davanın neferi gibi ıstıraplı değil.
Uzun bir nadasa bırakılan yorgun bir toprak gibi devam ediyor yoluna..
Başka şeylere sevinmeyi öğreniyor çünkü bir diğer taraf oldukça hazin.
Bir doğa mucizesi gibi içinde her şeyi barındırıyor bir kadın.
Başka şeylerden konuşmaya başlıyor.
Başka şeyler sevmeye başlıyor.
Yeni bir şeyler ekiyor nadasa bıraktığı çorak toprağına.
Sonra sen bunu mucize zannediyorsun ki kesinlikle değil.
Diyorum ya doğa gibi kuvvetlidir bir kadın.
Yeni çiçekler açtırıyor taze baharlarında.
İlk baharıymış gibi.
Zeytin ağacı kadar kendinden emin.
Yavaş yavaş ilerliyor zazamn
Hiç bir zaman eskisi gibi neşeli değil kadın ve fakat daha kuvvetli,
Bin yıllık çınar gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder