6 Mayıs 2017 Cumartesi

Yağmurdan Sonraki Toprak Kokusu

Bir annenin kokusundan sonra en huzurla buluşturan kokudur, ıslak toprağın kokusu.

Bir şiir de rastlamıştım, 'insan toprağın kokusuna neden bu kadar vurgundur' diye düşünen şair bunu ölümle bağdaştırmıştı.
Bilirsiniz ki, yaşlılarda da bir toprak uğraşı merakı da vardır. Topraktan gelen, toprakla bir olmak istemez mi hiç? Ölüm kapısını çalmadan; sonsuzluğa gözünü yummadan?
Demek öyle kuvvetli bir doğa hadisesi ki bu; tanımak istiyoruz toprağı, elimizle dokunarak, gözümüzü okşayarak. Bizden olanı, bize benzeyeni hem insan kadar vahşi, bazen kirli olmayanı...

Bir şey eker ekmez bitkinin toprağa kavuşabilmesi, kökünü daha sıkı sıkıya tutturabilmesi için ''can suyu'' denilen bir şeye ihtiyacı varmış.
Bir sonraki zaman toprak yeniden doğanı alabilmek için  çehresine bir nergisin de toprağını tanıyabilmesi lazım. Onun için toprağa bir kaç damla su ekilir  kuru toprağın ensesine.
İşte o zaman topraktan belki bir yağmur sonrası kadar değil ama inceden bir koku yayılır.
İşte o zaman, toprağı bir ölüyü sarmayalan anneden ziyade bir çocuk doğuran anne gibi düşünüyorum.

Bir şeyler yaşamaya devam ediyor.
Bazen yeni doğum yapmış bir annenin çığlığını duyuyorum toprakta mesela, ilkbaharları.
Bazen solgun yüzlü bir ihtiyarı tanıyorum toprakta, sonbaharları.
Ama yağmur yağdığı vakit asla ölümün bizi çektiğinden değil.
Yaşayanların ruhunu hissedebildiğimizden seviyoruz.

Bir papatyanın, süt emer gibi toprağı çekmesi.
Yaprakların uğultulu şarkılar söylemesi.
Ölümün karasından değil.
Doğumun beyazındandır.

Bir şeyler bağıra, çağıra anlatıyor bize.
Mucize denilen şey çok da ötelerin işleri değil.
Bakmayı bilmiyorsun, doğanın çığlığını gönlünün meltemine saldın.
Çözemiyorsun.

Öyle olmasa doğar doğmaz ağlayan bir çocuğun sesini,herhangi bir mayıs yağmurunda neden duyamayasın?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder